Hayalleri var ama umutları yok

Gençler gelecekteki şehir hayallerini anlattılar

Büyükçekmece’den gençlerle buluşmak bizler için çok keyifli bir deneyimdi. Hem toplumsal hem mekansal farkındalıkları beklentilerimizin çok üzerindeydi. Her ne kadar görece düşük bir eğitim seviyesi ve kültürel sermaye miras almış olduklarını söyleseler de, Büyükçekmece’nin gençleri önceki nesilleri aşarak her konuda kendilerini geliştirmeyi başarmışlar. Eğitim seviyelerindeki yükselişin de ötesinde, kendilerini sorumlu ve bilinçli vatandaşlar olarak yetiştirdikleri rahatlıkla görülebiliyor.

Pek çokları gibi, onlar da artan göç oranlarının farkındalardı ve gelecekte düşük nüfus yoğunluğu olan kentlerde yaşamak istediklerinden bahsettiler. Bu grupta farklı olan ise nüfus artışlarını göç bağlamında değerlendirirken bir nefret söylemi takınmak yerine, politika boşluklarına işaret edebilmiş olmaları oldu. Gençler kendilerini ve çevrelerini etkileyen asıl sorunun yetersiz şekilde yapılmış altyapının artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamayacağı olduğunun farkındalardı. Bu durumun Büyükçekmece’deki seyrinden endişelerini ifade ettiler.

“Böyle giderse kentleşme olarak Esenyurt’tan kötü olacak. Göç artacak. İstanbul zaten şimdi bile çok kalabalık olduğu için daha fazla göç alamıyor, [şehir] bu tarafa doğru büyüyecek. Nüfus artışı zaten önemli bir sorun ve daha da kötüleşmesi bekleniyor, çünkü var olan altyapı daha da fazla insan için iyice yetersiz kalacak.” – Alper

Büyük ’99 Yalova depremini deneyimlememiş bir yaşta oldukları için gençlerin afet algılarının diğer gruplara göre daha homojen olduğu göze çarpıyordu. Deprem hakkında tecrübesi olan yetişkin gruplarının aksine risk odakları sadece deprem üzerinde değildi. Sorularımızı diğer doğal tehlikeler ve bunların potansiyel sonuçlarının da farkında olarak cevapladılar. Örneğin, Türkoba Mahallesi’nden gelen katılımcılar, kendi bölgeleri için en öncelikli doğal tehlikelerden birinin sel olduğuna dikkat çektiler. Şu an içinde oturdukları binaların dere yatağına inşa edildiği ve göle her ne kadar uzak da olsa yine de havza alanı içinde kaldıklarından bahsettiler. Söylediklerine göre 1999 yılında bu bölgede bir nehir vardı.

“Yaşadığımız yer dere yatağı. Göle çok yakın değil ama havzayla bağlantılıymış. 99’da dere geçiyormuş. Sondaja gerek yok, 10 metre kazınca su çıkıyor.” – Semih

Gençler grubu sosyal çevrelerinde olası bir afet durumuna yönelik yeterli farkındalık olmadığını belirttiler. Kendilerinden önceki nesillere göre daha farkında ve bilinçli olduklarını hissetmelerine ve bedensel olarak bir engelleri olmamasına rağmen, onlar bile bir afet anında ne yapıp nereye gideceklerini bilemezken herhangi bir engeli olan bir insan, böyle bir durumda kendini ve çevresindekileri nasıl koruyabilirdi? Bu endişeyle, gruptaki katılımcılar afet anında ne yapacaklarını tam olarak bilebilmeleri için nitelikli eğitimler almak istediklerini söylediler. Toplanma alanları, ilk yardım ve diğer acil eylem müdahaleleri hakkında bilgi almak istiyorlar. Sivil bir inisiyatif alarak, afetlere karşı görece daha kırılgan grupların nerelerde yaşadıklarını az çok kendileri belirlemişler. Kendilerini toplumdaki en dirençli gruplardan biri olarak gören gençler, bir afet durumunda etraflarındakilerin yardımına koşmak için gönüllü olma konusunda da sorumluluk hissediyorlar.

“Acıları çekmeye zaten alışıyoruz, gerek aşk acısı olsun, gerek başka şeyler, daha alışkınız.” – Zeynep

Zengin zihinleri ve geniş vizyonlarından beklenecek şekilde, gençlerin bizimle paylaşacakları bir o kadar parlak hayalleri de vardı. Sosyalleşecek, oyunlar oynayacak, bisiklet sürecek güvenli alanları olan bir kent hayal etmekteydiler. Kültürel, sosyal ve eğitici etkinliklerin herkes tarafından erişilebilir olduğu bir yerde, daha eğitimli bir toplumda yaşamak istiyorlardı. Ayrıca, teknolojik gelişmelere ayak uyduran, sürdürülebilir bir şehir hayallerini anlattılar. Bu konuyu çoktan düşünmüş, önerilerle gelmişlerdi. Yaşadıkları yerde hali hazırda var olan kaynakların alternatif enerji kaynaklarına çevrilmesini önerdiler. Onlara göre, güneş panelleriyle yerel enerji ihtiyacı karşılanabilir, bir baraj yardımıyla hidroelektrik enerji üretilirken, aynı anda sağanak yağmurlar ve su taşmaları kontrol altına alınabilirdi. 

Hayalleri tüm zenginlikleriyle oradaydı, ancak maalesef, gençler grubu bu hayallerin gerçekleşebileceği yönünde çok fazla umutlu değillerdi. Ne yazık ki, böyle şehirler inşa edilmesinin, bütün kapasite ve kaynaklardan önce, siyasi bir mesele olduğunu düşünmekteydiler ve tüm ihtimaller arasında, Büyükçekmece’yi teknoloji odaklı kentsel yönetimle idare edilen bir akıllı şehir haline getirmenin en imkansızı olduğu konusunda herkes hemfikir oldu. 

Akıllı şehirler uzak bir hayal olsa da gençler kapsamlı ve uzun vadeli bir planlama, yatay kentleşme ve nüfus artışının kontrol edilmesinin öneminin altını çizdiler. Yetkililerin yerleşim yerlerinin nerelere yerleştirileceğine ve nerelerin boş bırakılıp, belki de mesire yerlerine dönüştürüleceğine karar verirken çok dikkatli olmalarını talep ediyorlar. Onların deyişiyle, hiç değilse, “yaşamı güvenli bir yere taşımalıyız.”

City
Istanbul